Adem’ in Hikayesi…

Kıssalar vardır. Kur’ an da bir çok kere tekrar edilmiş.. İnsanlığa “Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler.”A’raf, 176 sırrıyla gelmiş. Üzerinde düşünülesi kısslar. İsimler verilmiş kâh Musa, kâh İsa, kâh Nuh ile… Ademle başlamış kıssanın adı. Sonsuza dökülmüş. Okunması, düşünülmesi, anlaşılması, ibret alınması duasıyla…

Nazan Hocam’ a teşekkürler…

Âdem’ in hikâyesini hatırlayan herkes, herşey kendi başından geçmiş gibi olur. Kendi hikâyesini okur.

Ben?

Benden önce seçilmiş bir yolun yolcusu olarak geldim bu dünyaya ben. Bana sorulmadı. Ama sorulsaydı ben de seçerdim. Açık itiraf işte, yasak meyveyi, unutarak ve hatırlayarak ben de yerdim.

Hangimiz balçık bedeni yaratılmışların en üstünü kılacak olan kutsal nefese, özgür iradeye hayır, derdik?

Hangimiz insan olmanın şerefli bilincine, kansız olaysız bir masumluk halini tercih ederdik?

Hangimiz bir dünya yolculuğunun onurlu yolculuğuna, kazasız belâsız cennet yaşamının bilgisizliğini yeğlerdik?

Bilmemenin güvencesini hangimiz neylerdik?

Bildiğini bilmeyen bilgisini ne yapsın? Sen biliyordun ben bilmiyordum, buna kim dayanabilir?

Demem o ki, dağların taşların taşıyamaya takat yetiremediği  teklifi hangimiz reddederdik?

Ödülle cezayı hangimiz ayırt edebilirdik?

Yasak meyveyi hangimiz yemezdik?

Böyle ağır sınanmasa Âdem kendisini nereden bilecekti? Geçici yanılgısının sebebi olan şey, onun sahiplenmesine de neden olan şeydir. Ve böyle bir sahipleniş için insan olan gözden düşmeyi, sürgün edilmeyi, her bir şeyi göze alabilir.

Nazan BEKİROĞLU

Konu Dışı Bir Konu… Mutluluk yolu…

İnsan üstündü, Yaratıcı; “O, sizi yeryüzünün halifeleri yapandır.” (el-Enam: 165) diye tanıttı kendilerine, kendilerini. İnsan üstündü, reddetme hakkı, bozgunluk çıkarma hakkı verildi hiçbir yaratılmışa verilmemiş olan. İnsan bilemedi ama bu hakkı kullanmalarının kendilerine zulümden başka birşey olmadığını. İnsan zulmetti, hemde kendisine, nefsine…

Çiçek açarken hiçbir yardım istemedi doğadan, Bir at yavrusu doğduktan 2 dk sonra koşuyor, heycanlı bakışları şaşkınlığa itiyordu. 

Yardım bir tek insanoğlunun lügatinden bir kelime…

İnsanoğlu yardım istedi. Zira insan doğumundan itibaren zayıftı. İnsan olarak yaratıldık, en üstün aynı zamanda en muhtaç kılındık. Yardım bekledik. Rab yardım olsun diye yarattı acıyı belki de “Rabbiniz sizi en iyi bilendir”(isra;54) sırrıyla.. 

İnsan nankördü, üstünlüğü ve muhtaçlığıyla… İnsan kendi istediği yardımı istemedi. Acı öldürmüyor, güçlendiriyordu. Acı neydi peki? Hatalarıydı kimi zaman insanların, pimanlıklarıydı bazen, çocuklukları, gençlikleri, yaşlılıklarıydı. Bazen sevdikleri, bazen  sevmedikleriydi. Acı mecburiyetti. İnsanoğlu farketmek yerine nankörlüğü tercih etti. Acıyı kendi istememiş, kendisi acı yaşatmamış gibi…

İnsanoğlu mutluluk istedi. Mutluluğun baş harfi acıyı kabullenmekti.

İnsanoğlu ilk harama bulaştığında, şeytan yanındaydı. Gözleri bağlı değildi Adem’ in harama bulaştığında. Şeytan, “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp saptıracağım.”(Hicr 39) diyerek küfre girdi ve  suçunda Rabbini suçladı.  İlk emeli, Adem’ i suça bulaştığında ise Adem suçu kendinden bildi. “Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi.”(Kasas 16) Demekki insanoğlu hep nankör değildi…

Nankörlük nefretten, üstünlük sevgiden geldi…

İnsanoğlu sevdi. Adem, Havvayı sevdi. Yusuf, Züleyhayı… Havvada, Züleyhada Allah’ ın nuru gizli…

“Sizleri (erkekli-dişili) eşler halinde yarattık.” (Nebe 8 ) dedi Yaradan. Üstünlüğünüzle sevin diye.

İnsanoğlu üstündü, sevdi. Zayıftı acı zayıflığın ilacıydı; İnsanoğlu sevdiğiyle yaşamalıydı acıyı, kederi. Büyümeliydi. Nankörlük etmemeliydi. Zira o nefretten geliyordu.

Nasıl ki zayıflığın ilacıydı acı, sevmekte mutluluğun mecburiyetiydi. 

İnsanoğlu mutululuk istiyordu. Beklemek mi mutluluktu gitmek mi? Belki de gerçek mutluluk dağların arkasında gizliydi. Belki de mutluluk acıya rağmen seçmekti, belki de mutluluk o dağların arkasında ki bilinmeyen yolların biriydi. O yolların birindeydi çıplak ayaklarla yürünen, çilek tarlalarının sardığı, yeşiller içindeki patikalar. Belki de mutluluk, sevmekten öte neyi sevdiğini bilmekti…

Toprak suyu görmeden önce neyi sevdiğini bilemedi. Suyu görünce açtı bütün çiçeklerini. Toprak suya muhtaçlığını bildi. Bu muhtaçlığıyla suyu sevdi. Suyu ona vereni sevdi…

Yavuz Selim ÇATALBAŞ